Bu dersimizde, bir mezhebe tabi olmayan ve “ben bildiğimle amel ederim” diyen kişiye 10 soru soracağız: Rabbim bu 10 soruyu, onun uyanmasına vesile eylesin.
Bu ayetin ifadesiyle; Firavun gibi bir zalim, kendisini hidayette biliyor ve kavmini sözde hidayete ulaştırmak istiyordu. Hâlbuki kendisi, dalaletin ve sapıklığın tam ortasındaydı. Demek bazen insan kendini hidayet üzere bilirken, sapıklığın tam ortasında olabiliyor.
Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya sen de kendini böyle hidayette biliyorken, dalaletin tam ortasındaysan, akıbetin nasıl olacak? Bunu hiç düşündün mü?
Bu ayetin ifadesiyle; Firavun, sadıkların en sadığı olan Hz. Musa’yı yalancı zannediyordu. Firavun’a göre kendisi doğru, Hz. Musa ise yalancıydı. Bu, firavunun samimi itikadıydı.
Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya sen de aynı hataya düşerek, kendi yanlışını doğru ve müçtehitlerin doğrularını yanlış zannediyorsan, akıbetin nasıl olacak?
Bu ayetin ifadesiyle, Firavunun kötü ameli kendisine süslü, yani doğru gösterilmiştir. Demek bazen kişinin yanlış ameli, süslenerek ona doğru gösterilir. Bu süslemeyi de bizzat şeytanın kendisi yapar.
Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya şeytan senin çirkin amelini de sana böyle süslemiş ve batılı hak gibi gösteriyorsa, akıbetin nasıl olacak?
Bu ayetin ifadesiyle; şeytanlar insanları doğru yoldan çıkarmakta, yoldan çıkanlar ise kendilerini doğru yolda bilmektedirler. Demek doğru yoldan çıkanların ortak özelliği; kendilerini doğru yolda zannetmeleridir.
Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya şeytan seni de doğru yoldan çıkarmış ve sen buna rağmen kendini doğru yolda sananlardan isen, akıbetin nasıl olacak?
Bu ayet, ilmi olmasına rağmen dalalete düşen kimselerden haber vermektedir. Demek onlar ilimleri yüzünden sapacaklar. Yani ilimleri olacak, ancak hakkı ortaya çıkaracak kuvvette olmayacak. Onlar kendilerindeki bu az ilmin verdiği kibirle, kendilerinden üstte olan âlimlere meseleyi sormayacak ve kendi fikirlerine göre hükmedecekler. Neticede ilimleri sebebiyle sapacaklardır.
Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Sen de, az ilmi yüzünden saptırılan bu gruba dâhilsen, akıbetin nasıl olacak? Bunu hiç düşündün mü?
Bu ayetin beyanıyla; İblis kendisini, Hz. Âdem’den daha hayırlı bilmiş ve bu itikadı sebebiyle de hem cennetten, hem de rahmet-i ilahiyyeden kovulmuştur.
Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya sen de hakkın olmadığı halde, kendini mezhep imamlarından daha hayırlı biliyorsan ve bu inancın sebebiyle, cennetten ve Allah’ın rahmetinden kovulursan, akıbetin nasıl olacak?
Bu ayetin ifadesiyle; Hz. Şuayb’ın kavmindeki kâfirler, müminleri Şuayb (as)’a uymaktan menetmekte ve eğer uyarlarsa, ziyana uğrayacaklarını belirtmektedirler. Yani onlara göre kendileri selamette, Hz. Şuayb’a uyanlar ise ziyandadır.
Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya sen de bu hatayı yapıyorsan, yani mezhebe uyanları ziyanda, kendini ise selamette bilerek yanılıyorsan, akıbetin nasıl olacak?
Bu ayetteki söz, peygamberlerini inkâr eden Nuh kavminin ileri gelenlerine aittir. Peygamberleri, kendileri gibi insan olduğu için onları inkâr etmişler ve kendi meziyetlerini, peygamberlerin meziyetleriyle denk görmüşlerdir.
Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya sen de, önceki kavimlerin, peygamberlerine yaptıklarını, bu ümmetin âlimlerine yapıyor ve kendi meziyetlerini onların meziyetlerine müsavi tutarak haddini aşıyorsan, akıbetin nasıl olacak?
Bu ayet ve devamındaki ayetlerin bildirmesiyle; Hz. Nuh gemiden oğluna elini uzatmış ve onu gemiye çekmek istemiştir. Oğlu ise inkârında ısrar ederek, babasına bir dağı göstermiş; o dağa sığınacağını, o dağın kendisini sudan koruyacağını söylemiştir. Tam bu esnada da aralarına büyük bir dalga girmiş ve oğlu orada boğulmuştur.
Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya sen de, Hz. Nuh’un oğlu gibi hata ederek kendi ilim dağına güveniyorsan ve bu dağ seni dalaletten kurtaracak kadar yüksek değilse, dalaletin dalgalarında boğulduğunda akıbetin nasıl olacak? Acaba, sana elini uzatan mezhep imamlarının elinden tutarak, ehl-i sünnet gemisine binmen ve selamet sahiline o gemi ile ulaşman daha tehlikesiz değil mi?
Bu ayet-i kerime, Abdullah İbni Sa’d İbni Ebi Serh hakkında inmiştir. Bu zat vahiy kâtipliği yapan bir zattı. Peygamber Efendimiz (asm) O’na, Müminun suresini yazdırıyordu. İnsanın yaratılışı ile ilgili ayetlerin sonuna gelindiğinde, Efendimiz (asm): “Sonra onu başka bir yaratılışla yarattık.” ayet-i kerimesini yazdırdı. İnsanın yaratılışından hayrete düşen İbni Ebi Serh: “Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yüce oldu.” dedi. Bunun üzerine Efendimiz (asm): “Yaz onu. Bana öylece indirildi.” buyurdu. O zaman İbni Ebi Serh vehme kapıldı ve “Bana da vahyediliyor.” diyerek dinden döndü ve Mekke’ye kaçtı. Daha sonra bu kişinin tekrar tövbe ederek İslama girdiği ve İslamı güzelce yaşadığı nakledilmiştir.
Acaba ey mezhepsiz kardeşim! Ya sen de İbni Ebi Serh gibi hayal görüyorsan, sana ilimden çok az bir nasip verildiği halde, ilimdeki nasibini, mezhep imamlarının nasibi gibi olduğunu zannediyorsan ve bu zannın da seni helake sürüklüyorsa, akıbetin nasıl olacak?
Eğer bütün bu soruları ben de size soruyorum dersen, biz de deriz ki: Biz nefsimize göre hükmetmiyor ve icmaya -yani âlimlerin ittifakına- dayanıyoruz. Peygamberimizi (asm)’ın: “Ümmetim dalalette ittifak etmez.” hadisini delil yaparak, bu ittifakın doğru olduğunu savunuyoruz. Sen ise sadece zannınla hükmediyor ve kasır fehmine dayanıyorsun.
Acaba sırtını icmaya ve âlimlerin ittifakına dayayan biz mi haklıyız? Yoksa icmadan yoksun olarak sırtını sadece birkaç mezhepsizin sözüne dayayan sen mi?
Bu soruyu vicdanına havale ediyorum.
Allah’a emanet olun.